Seda Suna Uçakan
Latest posts by Seda Suna Uçakan (see all)
- GÜLÜŞLERİ NE YAPTINIZ - 28 Nisan 2021
- ŞİMDİ TAM ZAMANIDIR - 28 Nisan 2021
- DOLU BOŞ - 28 Nisan 2021
Çıkageldi bir gün. Öylesine yokluk, ölesiye ruhsuzluk çağında, çocukluğumuza ait ne varsa unuttuğumuz bir zamanda. Zihnimde tarifsiz, ardı apaydınlık bir kapı açılıverdi aniden, elinde bir iklim, bir ilkbahar ikindisi, bir anının en tatlı anları vardı. Yalnız bir savaşçıyı andırır kudretli haliyle, gezegenin hiçbir zaman var olmamış özgürlük savaşlarında hiçbir zaman adaleti aramamış varlıklarının arasına, uçsuz bucaksız yemyeşil bir göğün metrelerce altına düşüverdi başkalığıyla.
Bulutluydu toprak, üstünde yırtılan elemli yüzüyle. Açılmış göğsündeki yürek yarığına bir tutam ot tıkmıştı. Ayağını bastığı tüm şehirlere, bir zaman tüm olup bitenlere, tüm bu hapsolmuşluk hissine ve sürerlerine oluşun, ayağını bastığı her bir zerreden fışkıran dönüşebilme beceresine hayran olarak düşüverdi. Her bir ağacın kökü bir diğerini çepeçevre sarmıştı. Çıkageldi bir gün, geniş, parlak göğsünde açık kanlı yarası ve sol elinde bir doğa demetiyle. Seğirtti tüm gökler alemi ayaklarına. Yüzü yırtık kinli, kızgın toprak, tüm hışmıyla fokur fokur kaynayıp göğe düşmekteydi, bir yıldırımdır çarptı şafakları, ufuklar görünmez oldu, kurumuş akarsu yataklarında acıyla inleyen alüvyonlar dışında hiçbir şey yoktu, derisi sıyrılmış parlak bir göğsün yarığından fırlamış çürük bir kalp, ölgün alüvyonlar, zincirlerindenkurtulup aslanları parçalayan bir gladyatör gibi yeri göğü anlamsızlaştıran delibozuk kıyamet bir de. O sessizlikte bir el dokundu durmaksızın kanayan otlu yarasına, hızla çekip aldı yüreğinin içinden otların bir kısmını. Okyanuslar yeri yırtan gümbürtüleriyle alçalıp taştı, geniş göğsü, püsküren bir yanardağın ağzı gibi alevlendi ve kapandı ansızın, ölüm sessizliği izledi sağır eden seslerin ardını. Otlardan kalan boşluğun üstüne yayıldı sağ memesi ve derken topraktan,sessizliği kesip biçen dehşetli gürültüsüyle sicim gibi, balçıkboşaldı. Direnen elinin üzerinde bir tutam kanlı ot. Okyanusların çekilirken artlarında bıraktığı boşluğa dönüp bir kez daha bakabilmek istedi, bu kez ne debdrit açıldı nekapandı akson, milyarlarca sinapsın şimşekleri artık kurtlanmış bir yığındı. Dehşet, yerlerinden dışarı uğramış ağaç köklerine bulaştı. Topraktan düşen çamurlu yağmuru silip süpürdü köpük köpük kabarıp gelen dalgalar. Kara güneşin gölgesi dağların artlarına kara çala çala uzayıp silindi. Kokuşan hücreleri ve tek tutan yanıyla, kana bulanmış bir tutam ot tutan sol iki baş ve işaret parmağı ile bırakmadı yarasını elinden, gövdesinin yalnız bir yanı kalmıştı, akmış gözlerinin akını sildi, yürekte kalan otları çıkarmayı düşünen kurtlanmış beynini alıp, gövdesini ikiye bölen yaraya bastırdı. Büsbütün sabunlaşmış evrenin posasına dayanıp Lazarus’uanımsadı, direndi, atıldı, süründü, olmadı.
Devrilirken gökler, tüm kökler korkuyla yükselirken yere ve o yaşatan ne ise yaşayanı kalkacak gücü bulamazkenkendinde, sanrımın bir köşesinde iki alem, kopuk iki uzam ve bambaşka evrenlerde paramparça doğalarıyla iki duman,zihinlerinde bir iklim, bir ilkbahar ikindisi, bir anının en tatlı anlarına sokularak çıkıp gittiler bir gün.