Kumlar, konuşan ayak izleri ile kaplıyken
Suyun çeperi zımpara taşı, ruhsuz dalgaların törpülendiği.
Değdi parmaklarım önce kızıl burnuna, oradan hurmalığa.
Yüzer miydiniz ey mahlukat? Koşar mıydınız suyun üzerinde?
Tabanlarınız parçalanırken, kanaya kanaya böbrekleriniz!
Bileklerinizde şıngırdayan halkaları ne yapacağız?
Gönüllerinizdeki çelik kafesleri nasıl eriteceğiz?
Gün batımına kadar uzar mısınız bu kumsaldan?
Sevişir misiniz belleğinizdeki canavarlar ile?
Nereye gideceksiniz, nereden geliyordunuz ki siz?
Vazgeçmeli artık burun çekmekten, uzanmalı önüne dünya dişlerinin.
Düşünmeli ve unutmalı tarihi.
Geleceği siktir etmeli.
Ayakkabıları atmalı
İç çamaşırlarını yakmalı.
Gün batarken arınmalı ve uzanmalı…