karkalaki
Latest posts by karkalaki (see all)
- LUCID DREAMING - 7 Kasım 2024
- JIM MORRISON PARÇACIĞI - 7 Kasım 2024
- HAIKU YOU – 2 - 11 Eylül 2022
İsmin yerine geçen şeyleri bırak, mutlak değerin içinden ya artı çıkarsın ya eksi, sıfır ol. Yerkürenin kire bulanmış varlığından sıyrılmanın tek yolu buydu. Artık boşluğun esintisinde kaybolabilirdik. -Yol tekrar akışkandı, gideceğimiz yerler henüz tükenmemişti. -Geri dönünce özlersin yolun ıslak formunu ve şeritlerin halüsinojenliğini. Önce yüzmeyi unuttuk ondan sonra yürümeyi öğrendik, ne kadar özgürdük?
Bu his benimle var, bu hiçlik kimseyle yok, bu bir benlik sanrısı. Her şeyin üç tane olduğunu düşündüm, işte o zaman bir zıtlık aramazdık. Üç paçavraya bıraktım parçalarımı. Birinci paçavra ve ikinci paçavra arasında sahici farklar vardı. Eyvallahı ikincide değil birincide çekersen anlam bulur. Birinci paçavrada kırmızı renkli pantolon bir varoluş çabasıdır; ikinci paçavrada ise kırmızı renkli pantolon kırmızı renkli pantolondur. Eğer üçüncü paçavraya başlamışsan diğer tüm paçavralara gözdağı vermeye başlamışsın demektir. O birinci paçavrayı hep özleyeceğiz, şerefine.
”No Pasaran” diyebilmek sorgulamanın ve mücadelenin en belirgin harmanı olmalıydı. Bir jakobenin sonu giyotinse, bir Beatnik giyotinde dahi dans edebilmeliydi. Bir lümpen sınıfı gereği mirasyediyse, bir Beatnik en güzel içkileri içmeli ve sevişebilmeliydi. Bugüne dair düşünecek ya da yazacak hiçbir şeyimin olmaması sadece kuru bir aldatmaca değil aynı zamanda bir serzeniş. Bu rutinin ikilemi. Mezopotamya halklarının suçudur bu rutin. ”Çünkü rutin zarar verir. Çünkü hayat hareketin ta kendisidir ve bunu onurlandırmalıyım.” Yolu seviyor, güzel ve anlamlı bir şey göğüs kafesinde canlanıyor, geride bıraktıklarının hüznü ve keşfedeceği yeni şeylerin heyecanı ile dolu, Şili sınırından geçerken ilk devrimini gerçekleştirdi Fuser ve beni değiştirdi. Soyutlanmaya doğru bir acelem var, inançsızlığım sessizliğime güç katıyor. Doğa ise yüzleşmenin somutudur. İçinden en derininden yükseliyor, düğümleniyor, sahteleşiyor.
Bir gece, Gorizia ve Nova Gorizia, kumarhaneden otlanmak, otobüs terminalinde Slovenler’le yağmurda kafayı bulmak, bir parça çikolata ısırığı. Bir akşam, Salamanca, kilisede astronot figürü ve kozmos, sangria ile İspanyol serenatları, iliklerine kadar yalnızlık, çok kutsal. Bir öğlen, Nice, zenci sokakların şafağı ve kapkaç, Akdeniz’in Fransızcası, sahilde kafası güzel 42 centlik bira, ölümsüzlük. Bir sabah, Roma, ab-ı hayat, Collesium kadar kan dökmüş yerleşik hayatlar, pagan tanrılarının sevişmesi, ve bir Beatnik yine sarhoş. Sessizliğin evreleri giderek daha fazla yankılanıyor. Ya sus ve hiç konuşma ya da sus ve hep konuş. Hafif bir esinti; şarap. Deneysellik biraz zaman alıyor, ancak yirmi bilemedin yirmi bir sene sonra birileri bunu yazacak. Supertramp ölümünün arifesinde iki saniyeliğine aydınlanabilir. O an hiçbir şey hissetmez. Ailesini mi özledi sanıyorsun. Supertramp özgürleşti.
Beatnik doğuma yürümeli. Beatnik yeniden ve yeniden ve yeniden doğmalı. Uyluk kemiğinden başlayan sinsi varoluş sancısı yavaş yavaş kendisini modern bir tabureye dönüştürmeli. Kafkavari. Gözlerin saçmaladığı anları yaşamalı. Zen kaçıkları için bu gayet sıradandı. Zaten ilk duman her zaman Nirvana değil miydi? Bugün mü yarın? Fazlasıyla olabilir şeyler yapıyoruz. Lüzumsuz ranzalar var hayatımızda ne garip. Öz nedir o halde?: “Zen”. Yorganı ayağına göre uzat, ranzayı siktir et. Bu kadar konuşan insanlardan tüm hayatları boyu çıkan tek kelime “ben”. O kadar bilgesin ki yükseğe bakarsın, alçağa bakmak bilgelik değil midir?” “Asla akıllılığın çıplak tepelerinde durma, ahmaklığın yeşil vadilerine in.” Oluş sensin, bir başka deyişle duruşun ‘sen’ olmazsan koca bir ‘ben’ olursun. Sahte ve renksiz. Boşuna çabalama, kelimeler aldatıcıdır. Zerdüşt tanrını yok et, yeryüzünü ve vücudunu yücelt buyurdu. Deve, aslan ve çocuk olabilen benlikler öze dokundu. Susarak anlatılan bir hikaye dinledim. Bir dağın yüceliği senin zirvenle alakalıdır diyordu. Kusurlarımız var bizim alabildiğince. Kelimelerimiz var bizim riyakârca. Oluşan şeyler bir Sartre bulantısı bu yüzden. Sakin ol ve yaşa. Ben’den çıkabilirsin. O zaman sen olursun. Rüzgârı hissederken, şeritler akarken, kaskın içinde mırıldanan melodi olursun. Yarın yok, yarım saat sonrası yok, aforizma kasan insanlar yok, ben yok, kelimeler yok. Boşluk bedenin ufkudur. Yalnız bedenin değil fay hattında can bulan yeryüzünün de ufkudur. İkilem ise boşluğun somutlaşamamasında var olur.
Kulağa güzel geliyordu. Olabildiğince dinledim. Kusurları vardı. Kimseyi umursamazdı. Dadaist misin yoksa? Olabildiğince dinlemiştim. Göze hoş görünüyordu. Gözüm gibi baktım. Sıkıldım diye mi tüm bunlar? Olabildiğince çok baktım. Olmazdı. Dostum, tüm bu kitabeler ve düşünceler olabildiğince duyuluyor ve görülüyorsa bunları bedenini kandırmadan nasıl hissedebilirsin? Sessizlik. Mizahçıları, duvarda asılı duran Kızılderili kafasını, şeker oranı düşüklüğünü, terlemenin bir trip olduğunu, ve Afgan ordusunu düşün. Sakin olmalı ve hareket etmeli. Devinim birbirini bulması gereken insanların buluşma noktasıdır. Ölümden yaşama dönmek hareket etmenin en büyük getirisi. Bu şahsiyetler geçidinin, bu epigramlar yağmurunun ortasında, kim duyacak vakti geldiğinde patlamayı ya da inlemeyi? Bizi kim anlayacak, kim anlatacak, kim yaşayacak biz gibi? Hiçbiri olamamak ve hepsi olmak. Yalnızız ve dünyayı istiyoruz hepsi bu. Çünkü Hayyam’ın, Kafka’nın, Nietzsche’nin, Dostoyevski’nin, Che’nin, Neşet’in, Cassady’nin, Lennon’ın, Reich’in, Hemingway’in, Morrison’un sorunudur yaşamak.