Bu Sırada

The following two tabs change content below.
karkalaki

karkalaki

karkalaki

Latest posts by karkalaki (see all)

Filmlerde, izlediğim zaman bende şaşırtıcı bir etki bırakan bir şey vardı. Ana sahne ve olay akışı devam ederken bir anda kamera; ”Meanwhile(Bu sırada)” ile seni olay örgüsünün içine ya da daha az sıklıkla dışına alarak, o an gerçekleşen bir başka ana sahneye götürebilirdi. Üzerine çok düşünmeden izlediğim filmlerde bile beni en fazla düşündüren detaylardan birisi olmuştu ”bu sırada”. İnsan senaryodan uzaklaşmak istemez. İzlenen şey bir filmse izleyici genellikle olay örgüsünden kopmak istemez. Filmlerde bile bir konu bütünlüğü aranır. Çok az filmleri izleyen çok az insanlar ise bunu sorun etmez. Hayatını bir filme uyarlayacak olsaydın o filmi izlemek ister miydin?

Bu sırada 81 milisaniye sonrası:
İnsan geçmişte 80 milisaniye yaşayabilir. Beynimizin bu bilgiyi algılaması ve işleme sokması 80 milisaniye sürüyor. Ve bizler hayatı hep 80 milisaniye geriden takip ediyoruz. Geçmiş, gerçekte, senin algılarının zamansal kısıtlaması. Kolay olan geçmişi hatırlamak. Kolay olan geçmişi yaşamak. Zor olan ise geleceği yaşamak. Oysaki gelecek sadece 81 milisaniye ötede. Tanımı sen yaparsın, tanımdan sen sıyrılırsın. Kafan çok mu karıştı? Sen, böylelikle, dursan da durmasan da yürümüş olacaksın.
Bu sırada yolda:
Her şey yeterince garip. Garipsenmenin üstünden çok zaman geçti gerçi ama artık olanları senin garipsemen de bir hayli garip. Yakına uzaklaşmak bazıları için zor bir cümleydi. Uzağa yakınlaşmak daha çok bir şarkıyı dinlemek gibiydi. Uzaktan uzaklaşmak ise sessizlik. Saat 23.47, günün son sigarası. Saat 00.02, dünün son sigarası. Dünü mü bitirdim, bugüne mi başladım emin değildim. Anlamsız anlar mıydı acaba bütün sorun? Olmamamız gereken yerlere mi hapsolmuştuk? Gerçi hiç ait olmadığım bir yerde üç saat boyunca oturabilirim. Kalkıp gitmek için beklemeden. Çünkü ben rüzgârdaki bir toz zerreciğiyim o kadar. Bir şarkı gibi yaşa. Bütün tedirginliklerin ve huzuru buluşun bir ritimde var-olsun. Sadece müziği duyumsadığın yere git. O ilk ritimde insan olduk. Ritmin(Beat)’in anlamı o derece muazzam ki, Wrong side of the road dinlemek bu yüzden güzeldi belki de. Ne kadar güzel. Ne kadar güzel. Sırt çantan yüreğin olmuş. Sırt çantan zihnin olmuş. Sırt çantan evin olmuş. Sırt çantan farkında değilsin belki ama yaşam olmuş.
Bu sırada distopyada:
Boğazımı sıkan halat nefes almamı zorlaştırıyor. Halatı sıkan cellât korkutuyor. Cellâdı alkışlayan kalabalık umudumu kırıyor. Düğüm benim. Aynaya yaklaş. Gözlerinin içinden bak kendine. Kendini mi görüyorsun? Ya bakmaya devam et ya da aynayı kır.
Bu sırada pisuvarda:
Bu kadar işemene rağmen hayat bariz üstün geliyor yine de. Şöyle bir konuşma yaşamak gibi:
-Hayat sürprizlerle dolu.
-Çok su var değil mi?
-İşemem gerekiyor.
-Önce fermuarını aç.
-Sıkışmış.
-İşemen gerekiyor.
-Açtım.
-Üstüne sıçratıyorsun.
(Aydınlanmaya giden bir keşiş işerken de aydınlanabilir.)
Bu sırada Ankara’da:
Dadaist bir metin okuduktan sonra gerçekleşmişti her şey. Bir süre durdu ve adını hatırlamaya çalıştı. Aklına hiçbir şey gelmedi. Kırmızı loş ışık vuruyordu yüzüne. Pilli Bebek çaldı ve anladık. Anlamak ağlatabiliyordu. Hemen sonrasında gülebilmenin enteresan tedirginliğiyle ağlamak hem de. Nasıl bir hiçliğe sürüklendiysek, o kadar ısınıyoruz alkol ve tek çubuğu yanmış elektrik sobasıyla. Eksi 7 derecede.
Ankara’yı soğuk bir Tuborg Bira’yla anlamak ve anmak gibisi yok. Böyle bir şey ise hiç olmayacakmış gibi ömründe.
Bu sırada bazı ansiklopedik bilgiler:
The Beatles etkileri: –Gülümsemek –Koşmak –Çilek yemek -Günde en az 1 kere aşık olmak -Jude, Lucy ve Michelle’e zafiyet göstermek -Barışmak
Pink Floyd etkileri: –Kozmos -Yüksek nabız -Duvar yıkma iştahı -Psychedelic semptomlar -Keşkeye yoğunlaşmak -Günde en az 1 kere umutlanmak
The Doors etkileri: –Algının kapılarını açmak -Kızılderili olmak -27’inde The End dinlemek -Otostop -Kertenkeleleşmek -Pagan dansı salgılamak
Aylaklık etkileri: –Yusuf Atılganlaşmak -Sokak isimlerine ilgi duymak -Melancholy Man -%42 oranında hissizleşmek -%58 oranında arayış
Zamanı nasıl kırarsın? –Dr. Emmett Brown’la -Votka ve limonla -Devinimle -Ellerinle, kalbinle, ruhunla -Sıfırlaşarak -Ne zaman gitti tren?
Sessizliği dinlemek için yapmanız gerekenler: –Susmak -Son bira şişesi olmak -Tik tak tik tak -Sound of silence -Çığlık atmak
Bu sırada ayın karanlık tarafında:
Karanlık aldatıcı olduğu kadar aydınlatıcıdır. Gözlerin görmez sanırsın, ama sadece ışık azdır. Karanlık çoktur, ışık gözlerindir. Görmediğimiz şeyler ilgimizi çekebilir. Çünkü sınırsız hayal gücüyle donatırsın gerçekliği. Karanlık ve ışık bizim için su ve hayat gibidir. O, tarifi yalnızca 4. boyutta bulabileceğin his. O, Godard filmlerine benzeyen yol kenarları. O, her zaman şaşırtan 3. boyutun tekerlemesi. O, susan bir hikayenin dip kahramanı. O, kusursuz bir cinayetin tek kanıtı. O, kimsenin sormaya cesaret edemediği yol tarifi. O, irrasyonel bir düzlemde atan kalp ritmi. O, herkesin binmesi için sürekli duran ve hareket etmeyen bir otobüs. Aslında o, ikimizden biri. Ve bütün 3. tekil şahıslar olmak istedikleri yerde artık. Ben ve sen ancak ‘o’ olabilirsek arayışımızı kabullenebiliriz. Biz olmak için.
Bu sırada zaman makinesinde:
Eğer bir zaman makinem olsaydı; makinenin içerisine ne koyardım, ya da yanıma ne alırdım diye düşünürüm hep. Mutlaka bir müzik çalar olurdu makinede. O zaman bu soru soruyu doğurdu demektir: ‘’Zaman makinem olsaydı dinleyeceğim şarkı ne olurdu?’’ Sanırım buldum. Şimdi buldum.
-Time(Pink Floyd)
-Love Me Two Times (The Doors)
-Kosmic Blues (Janis Joplin)
-Waiting (Oi Va Voi)
-A Day In The Life (The Beatles)
Bu sırada Paris’te Sartre’yi ararken:
Bulantı: Gözünü kapattığın an oraya saklanma eğilimin. Arayış: Gözünü açtığın an gözünü tekrar kapatma eğilimin. Dar bir geçitten geçerken yanında ben var. Geniş otobana adım atarken yanında yine ben var. Yolda hayatın tüm perspektifleri senin yanında… İkimizin buluşacağı yerden çok uzakta bir yerdeydim. Olmam gerekenle olduğum şeyin farkına varılacak bir yer. Burası çok uzak. Mutlaka karşılaşacağız. İşte ilginç olan bu tekillik.
Bu sırada yazacaklarımı düşünürken:
Kendini düşün. Başkalarını düşün. Hayatını düşün. Hayatı düşün. Var-olmak için düşün. Koca okyanus vardı içimizde. Derinlerde keşfedilmeyi bekleyen yaratıklar. Belki karaya çıkardık. Hayata dönerdik. Sonu belirsiz bir film gibi her şey. Sonu belirsiz bir uçurum gibi hiçlik. Ama yönetmeniydik bu filmin.
Bizi kertenkele olmaktan alıkoyan tüm şehre kusmak istiyordu. Arabanın üstüne çıktı ve bağırdı: I’m the Lizard King, i can do anything. Derin bir nefes ve bir anlık görüntüden oluşuyorduk. Son anına kadar. Ve dahası henüz hiçbir şey bitmemiş gibi her şey. Art arda tekrar etti kafasında: Bunca zamandır bekliyorum. Bunca zamandır bekliyorum. Bunca zamandır bekliyorum. Bunca zamandır beklemek? Ne zaman doğdun? Üç dakika öncesini hatırlayamadım az önce. Anlamlandıramazsın. Üç dakika sonra böyle bir cümle olur yaşam en fazla, o kadar.
Saniyede kaç kez düşünebilirsin? Bir saniyede olabilecekler: yaşadığın şey mi, dokunduğun şey, gördüğün şey, dinlediğin şey? Zaman doldu. Düşün.
Scroll to Top