GECE VARDİYASI – OSHO

The following two tabs change content below.

Rüya Görme ve uyanık olma olguları tamamıyla farklı şeylerdir. Şunu dene: Her gece, uykuya dalarken, yarı uykulu, yarı uyanıkken, yavaşça uykunun derinliklerine dalarken kendi kendine “Onun bir rüya olduğunu hatırlayacağım” diye tekrar et. Uykuya dalana kadar bunu tekrar etmeyi sürdür. Birkaç gün alacak ama bir gün şaşıracaksın: Bir kez bu fikir bilinçaltının derinlerine girdi mi rüyayı bir rüya olarak görebilirsin. O zaman seni pençesine alamaz. Sonra, yavaş yavaş uyanıklığın daha da keskinleştikçe rüyalar kaybolur. Onlar çok utangaçtır; izlenmek istemezler. Onlar sadece bilinçaltının karanlığında var olurlar. Uyanıklık ışık getirdikçe kaybolmaya başlarlar. O nedenle aynı egzersizi sürekli yapmaya devam et ve rüyalardan kurtulabilirsin. Ve şaşırıp kalacaksın: Rüyalardan kurtulmanın pek çok etkisi vardır. Rüya yok olursa, o zaman zihninin gündüz gevezelikleri de eskiden olduğundan daha az olacaktır, ikincisi, şimdiki anda daha çok olacaksın; gelecekte değil, geçmişte değil. Üçüncüsü eylemdeki yoğunluğun, bütünlüğün artacak. Rüya görmek bir hastalıktır. Ona gerek duyulur çünkü insan hastadır. Fakat rüyalar tamamıyla bırakılabilirse, yeni tür bir sağlığa, yeni bir vizyona erişirisin. Ve bilinçsiz zihninin bir kısmı bilinçli hale gelecek ve bu sayede daha güçlü bir bireyselliğin olacak. Ne yaparsan yap pişman olmayacaksın çünkü onu öylesi bir bilinçlilikle yapmış olacaksın ki pişmanlığın hiçbir alakası olmayacak. Uyanıklık kişinin öğrenebileceği en muhteşem büyüdür çünkü tüm varlığının dönüşümünü başlatabilir. RÜYALARINI İZLEMEYE BAŞLADIĞINDA BEŞ ÇEŞİT RÜYA OLDUĞUNU GÖRECEKSİN. İlk çeşidi çöptür ve binlerce psikanalist sadece bu çöple uğraşmaktadır. Bir işe yaramaz. O olur çünkü tüm gün, bütün gün çalışırken bir sürü çöp toplarsın. Tıpkı bedenin kirlendiği için duş almaya, temizlenmeye ihtiyaç duyman gibi, aynı şekilde zihin de kir toplar. Ve zihne duş aldırmanın bir yolu yoktur, o yüzden zihnin tüm pisliği ve çöpü otomatikman dışarı atacağı bir mekanizması vardır. Rüya zihnin dışarı atmakta olduğu pisliğin havalanmasından başka bir şey değildir —ilk çeşit rüya— ve bu rüyaların en büyük oranını oluşturur, neredeyse yüzde doksanını. Neredeyse rüyaların yüzde doksanı sadece dışarı atılan pisliktir. Onlarla pek oyalanma. Ve ufak ufak farkındalığın geliştikçe pisliğin ne olduğunu görebileceksin. İkinci tür rüya bir çeşit dilek yerine getirmektir. Pek çok ihtiyaç vardır, doğal ihtiyaçlar ama din adamları ve sözde din hocaları zihnini zehirlemiştir. Senin en basit ihtiyaçlarını dahi gidermene izin vermezler. Onlar bu ihtiyaçları tamamıyla lanetlemiştir ve bu lanet senin içine işlemiştir. Pek çok ihtiyacının açlığı var; bu aç kalmış ihtiyaçlar doyurulmak istiyor. Ve ikinci tür rüya dilekleri yerine getirmekten başka bir şey değildir. Din adamları ve zehirleyiciler yüzünden varlığında reddettiğin her neyse zihnin onu rüyalarda şu ya da bu şekilde yerine getirmeye çalışır. Ama kişi ihtiyaca bakmalıdır onun anlamına değil. Anlam bilinçli zihne aittir, ihtiyaçsa bilinçaltına ve işte ikinci türden rüyalar da böyle var olur. İhtiyaçlarını sürekli kırpıyorsun ve zihin de o zaman onları rüyada gideriyor. Yüce kitaplar okudun ve düşünürler tarafından zehirlendin ve onlar zihnini belli bir kalıba döktü. Varoluşun kendisine artık açık değilsin, felsefeler seni kör etti; öyle olduğunda da ihtiyaçlarını köreltmeye başlayacaksın. O zaman bu ihtiyaçlar köpürüp rüyalarda yüzeye çıkmaya başlayacak çünkü bilinçaltı hiçbir felsefeyi bilmez. Bilinçaltı hiçbir anlam, hiçbir amaç bilmez. Bilinçaltı sadece tek bir şey bilir: Varlığının ihtiyaç duyduğu şeyi yerine getirmek. O zaman bilinçaltı kendi rüyalarını dayatır. Bu ikinci tür rüyadır; onu anlamak ve onun üzerine meditasyon yapmak çok anlamlıdır. Çünkü bilinçaltı seninle iletişim kurmak istiyor, “Aptal olma! Onun için acı çekeceksin. Ve varlığını aç bırakma. İntihara meyil etme ve ihtiyaçlarını öldürerek ağır çekimde intihar etmeyi sürdürme. ” Unutma: Arzular bilinçli zihne aittir, ihtiyaçlarsa bilinçaltına. Ve aradaki mesafe çok, çok anlamlıdır, anlaşılması çok önemlidir. Arzular bilinçli zihne aittir; bilinçaltı arzu nedir bilmez, bilinçaltı arzular için kaygı duymaz. Arzu nedir? Arzu eğitiminden, koşullanmandan, düşüncenden kaynaklanır. Ülkenin başbakanı olmak istersin; bilinçaltı bunu hiç önemsemez. Bilinçaltı ülkenin başbakanı olmakla ilgilenmez, bilinçaltı sadece nasıl doyurulmuş organik bir bütün olunacağıyla ilgilenir. Ama bilinçli zihin der ki, “Başbakan ol ve eğer başbakan olmak aşkını kurban etmeni gerektiriyorsa, o zaman kurban et. Bedenini kurban etmen gerekiyorsa; kurban et. Geride kalanları kurban etmen gerekiyorsa; et. Önce ülkeye başbakan ol.” Ya da çok fazla servet edinmek; bu bilinçli zihne aittir. Bilinçaltı servet nedir bilmez, bilinçaltı sadece doğal olanı bilir. O toplum tarafından ellenmemiştir; o hayvanlar, kuşlar ya da bitkiler gibidir. Bilinçaltı toplum tarafından, politikacılar tarafından koşullanmamıştır. O hâlâ saf kalmıştır. İkinci tür rüyayı dinle ve üzerine meditasyon yap ve o sana ne ihtiyacın olduğunu söyleyecek. İhtiyaçlarını gider ve arzularını umursama. Eğer gerçekten çok mutlu olmak istersen ihtiyaçlarını yerine getir ve arzularını boş ver. Sefil olmak istiyorsan ihtiyaçlarını kes ve arzularının peşinden git. İşte bu yüzden sefil hale geldin. Sefil mi olduğun çok mutlu mu olduğun çok basit bir olgudur; bu olgu çok basittir. İhtiyaçlarını dinleyen ve onları izleyen bir insan tıpkı okyanusa akan bir nehir gibidir. Nehir doğuya mı batıya mı akmalı demez, sadece yolunu bulmaya çalışır. Doğu ya da batı fark etmez. Okyanusa akan nehir arzu nedir bilmez; sadece ihtiyaçlarını bilir. Bu nedenle hayvanlar çok mutlu görünüyorlar; hiçbir şeyleri yok ve çok mutlular! Ve senin pek çok şeyin var ve çok bedbahtsın! Hayvanlar bile mutluluklarında, güzelliklerinde seni geride bırakıyor. Neler oluyor? Hayvanlar bilinçaltlarını kontrol edip hükmedecek bir bilinçli zihne sahip değiller; onlar bölünmeden kalırlar. İkinci tür rüyanın sana açıklayacağı çok şey var. İkinci tür ile bilincini değiştirmeye başlarsın, davranışlarını değiştirmeye başlarsın, yaşam kalıbını değiştirmeye başlarsın. Bilinçaltın sana ne söylerse söylesin ihtiyaçlarına kulak ver. Her zaman anımsa: Bilinçaltı haklı çünkü o çağların bilgeliğine sahip. Milyonlarca hayat boyunca var oldun. Bilinç bu hayata aittir. O okullarda ve üniversitelerde ve içinde rastlantısal olarak doğduğun toplum ve aile tarafından eğitildi. Ama bilinçaltı tüm yaşamlarının bütün deneyimlerini taşıyor. O bir taş olduğun zamanlardaki deneyimleri taşıyor, o bir ağaç olduğun zamanlardaki deneyimleri taşıyor, o hayvanlar olduğun deneyimleri taşıyor; o her şeyi taşıyor, tüm geçmişi. Bilinçaltı heybetli bir bilgedir ve bilinçse koca bir aptaldır. Bu böyle olmak zorunda çünkü bilinç sadece bu hayata aittir, çok küçük ve deneyimsiz. Çocuk gibidir. Bilinçaltı ise sonsuz bilgeliktir. Dinle onu. Batıdaki psikanalizin tamamı bundan başka bir şey yapmıyor: İkinci türden rüyalarını dinliyor ve hayatının kalıbını ona göre değiştiriyor. Ve psikanaliz pek çok insana yardımcı oldu. Onun kendi sınırlamaları var ama yardımcı olmuştur çünkü en azından bu kısmı, ikinci tür rüyaları dinleme kısmı hayatını daha rahat ve daha az gergin yapar. Ve sonra üçüncü tür rüya vardır. Bu üçüncü tür rüya süperbilinçten gelen bir iletişimdir. İkinci tür rüya bilinçaltından gelen iletişimdir. Üçüncü tür rüya çok enderdir çünkü süperbilinçle olan tüm temasımızı kaybettik. Ama gene de gelir çünkü süperbilinç sana aittir. Belki buharlaşıp bir buluta dönüşmüştür, belki mesafe çok uzaktır ama yine de sana demir atmış durumdadır. Süperbilinçten gelen iletişim çok nadirdir. Sadece çok çok uyanık hale geldiğinde onu hissetmeye başlayacaksın. Aksi taktirde zihnin rüyalarda attığı pislikte ve zihnin rüyada sürekli olarak tamamlanmamış, baskılanmış şeyleri, dilekleri doyurmasının içinde kaybolup gider. Kaybolacak. Fakat farkında olduğunda ışıldayan bir elmas gibidir; etraftaki taşlardan kesinkes farklı. Süperbilinçten gelen bir rüya bulabildiğinde, ya da hissedebildiğinde izle onu. Meditasyon yap onun üzerine çünkü bu seni ustana götürecek olan rehberin olacak. Bu sana uyacak olan yaşam tarzına giden yolda sana yol gösterecek, senin için doğru olan disipline götürecek. Bu rüya içinde derin bir rehbere dönüşecek. Bilinçle bir usta bulabilirsin ama bu usta senin için bir öğretmenden başka bir şey olmayacak. Bilinçaltınla bir usta bulabilirsin ama bu usta bir âşıktan başka birisi olmayacak; belirli bir kişiliğe, belirli bir tipe âşık olacaksın. Ama sadece süperbilinç seni doğru ustaya götürür. O zaman o bir öğretmen olmaz; söylediği şeylerden büyülenmezsin, kendisinden büyülenmezsin. Aksine, süperbilincin, bu insanın sana uygun olduğu, bu insanın sana gelişmen için doğru olanakları sağlayacağı, bu insanın senin için doğru toprak olduğu konusunda sana rehberlik eder. Sonra, geçmiş yaşamlardan gelen dördüncü tür rüya vardır. Nadiren değil, pek çok kez gelir. Ama içinde her şey karman çorman halde; hiçbirini ayrıt edemezsin. Ayırt etmek için orada değilsin. Doğuda biz bu dördüncü tür rüya üzerinde çok emek sarf ettik. Bu tür rüya yüzünden reenkarnasyon olgusuna takılıp kaldık. Bu tür rüyalar sayesinde ufak ufak geçmiş yaşamlarının farkına varırsın; geçmişe doğru gidersin, zamanda geriye doğru gidersin. O zaman sende pek çok şey değişmeye başlar çünkü rüyada bile olsa geçmiş hayatında kim olduğunu hatırlayabilirsen pek çok şey anlamsızlaşacak ve birçok yeni şey de anlam kazanacaktır. Tüm kalıp değişecektir, tüm geştalt değişecektir. Geçmiş bir hayatında çok fazla servet topladığın için ülkenin en zengin adamı olarak öldün ama içinin derinliklerinde bir dilenciydin. Ve aynı şeyi bu hayatta da yapıyorsun. Ansızın geştalt değişecektir. Eğer ne yaptığını ve nasıl hepsinin bir hiçe dönüştüğünü hatırlayabilirsen —birçok hayatını hatırlayabilirsen, aynı şeyi defalarca, pek çok kereler yapıp duruyorsun, takılmış bir gramofon gibisin, bir kısırdöngü, gene aynı şeye başlıyorsun ve aynısını bitiriyorsun— şayet birkaç hayatını hatırlayabilirsen ansızın şaşırıp kalacaksın, yeni tek bir şey dahi yapmamışsındır. Defalarca ve defalarca servet topladın; defalarca ve defalarca politik olarak güçlü olmaya çalıştın; defalarca ve defalarca fazlasıyla bilgili oldun. Defalarca ve defalarca âşık oldun ve defalarca ve defalarca aşkın getirdiği aynı sefalet… bu tekrarı gördüğünde, nasıl aynı kalabilirsin? O zaman bu hayat ansızın yön değiştirir. Artık aynı rotada kalamazsın. Bu yüzden Doğuda insanlar bin yıldır sorup duruyor, “Nasıl bu yaşam ve ölüm çarkının dışına çıkılabilir?” diye. Aynı çark gibi gözüküyor, tekrar ve tekrar aynı hikâyeymiş gibi geliyor; bir tekrar. Bunu bilmiyorsan, o zaman yeni bir şeyler yaptığını düşünebilirsin ve çok heyecanlanırsın. Ve tekrar ve tekrar aynı şeyleri yapıp durduğunu ben görebiliyorum. Hayatta hiçbir şey yeni değildir; o bir çark. Aynı rotada dönüyor. Geçmişi sürekli unuttuğun içindir ki bu kadar heyecan duyuyorsun. Bir kez hatırladığında tüm heyecan kaybolur. Sannyas bu hatırlamada gerçekleşir. Sannyas rotanın dışına çıkmak için gayret göstermektir, atlayıp çarkın dışına çıkmaya çalışmaktır. Kendi kendine, “Artık yeter! Artık aynı eski saçmalıklara katılmıyorum. Onun dışına çıkıyorum” demektir. Sannyas çarkın dışına mükemmel bir çıkıştır; toplumun dışına değil ama kendi içsel ölüm ve yaşam çarkının dışına. Bu dördüncü tür rüyadır. Ve beşinci ve sonuncu tür rüya vardır; dördüncüsü geçmişine doğru gider, beşincisiyse geleceğine doğru gider. Enderdir, çok enderdir; sadece bazı zamanlarda olur, çok, çok hassas, açık ve esnek olduğunda. Geçmiş sana bir gölge verir ve gelecek de sana bir gölge verir, üzerine yansır. Rüyalarının farkına varabilirsen bir gün bu olanağın da farkına varacaksın; geleceğin sana baktığını. Ansızın bir kapı açılır ve gelecek seninle iletişim kurar. Bunlar beş çeşit rüyadır. Modern psikoloji sadece ikinci türü anlar ve çoğunlukla da onu birinci tür ile karıştırır. Diğer üç türse neredeyse hiç bilinmez. Rüyalarında meditasyon yapıp içsel varlığının farkına vardığında birçok başka şey daha olacak. İlk olarak, yavaş yavaş daha çok rüyalarının farkına vardığında, uyumadığın saatlerin gerçekliğine giderek azalan oranda ikna olacaksın. O yüzdendir ki Hindular dünyanın bir rüya gibi olduğunu söylerler. Şu anda tam tersi geçerlidir. Uyumadığın saatlerdeki gerçekliğin dünyasına çok ikna olmuş olduğun için, rüya görürken de bu rüyaların gerçek olduğunu düşünürsün. Hiç kimse rüya görürken rüyanın gerçek olmadığını hissetmez; rüyasını görürken mükemmel gözükür, kesinlikle gerçek görünür. Sabah olduğunda elbette onun sadece bir rüya olduğunu söyleyebilirsin ama önemli olan bu değil çünkü artık başka bir zihin işlemekte. Bu zihin tanık falan değildi; bu zihin sadece söylentiden haberdar oldu. Sabah uyanıp hepsi bir rüyaydı diyen bu bilinçli zihin ona tanık olmadı ki, nasıl olur da bir şey söyleyebilir? Sadece bir söylenti duydu. Bu sen uyurken iki kişinin konuşması gibidir ve sen uykundayken —çok yüksek sesle konuştukları için— oradan buradan bazı sözler duyuyorsun ve karman çorman bir takım şeyler kafanda kalıyor. Olan şudur: Bilinçaltı rüyalar yaratıyorken ve inanılmaz bir etkinlik sürüyorken bilinç uykudadır ve bazı söylentiler duyar. Sabah olunca da, “Hepsi sahte. Sadece bir rüyaydı” der. Şimdi, ne zaman rüya görsen onun kesinlikle gerçek olduğunu hissedersin. Saçma sapan şeyler bile gerçek görünür, mantık dışı şeyler gerçek görünür çünkü bilinçaltı mantık nedir bilmez. Bir rüyada yolda yürüyorsun, gelen bir at görürsün ve aniden at artık bir at değildir, at karına dönüşmüştür. Ve zihnine, “Bu nasıl mümkün olabilir? At o kadar ansızın karım oluverdi ki?” diye bir soruyu sorduracak hiçbir şey olmaz. Bir sorun çıkmaz, şüphe uyanmaz. Bilinçaltı şüpheyi bilmez. Böylesi saçma sapan bir olaya dahi inanılır; gerçekliğe ikna oldun. Rüyaların farkında olduğunda bunun tam tersi gerçekleşir ve onların gerçekten rüya olduğunu hissedersin; hiçbir şey gerçek değildir, yalnızca zihnin dramı, bir psikodrama. Sahne sensin ve oyuncular sensin ve senaryo yazarı sensin. Yönetmen sensin ve yapımcı sensin ve izleyici sensin; başka kimse yok orada, o sadece zihnin bir yaratımı. Bunun farkına vardığında, uyanık olduğunda var olan tüm bu dünya niteliklerini değiştirecek. O zaman göreceksin ki burada da durum aynıdır; daha geniş bir sahnede ama rüya aynı. Hindular da bu dünyaya maya derler; yanılsama, rüya gibi, zihinden oluşma. Ne demek istiyorlar? Gerçek olmadığını mı söylemek istiyorlar? Hayır, gerçek olmadığı doğru değil ama zihnin onunla karışmaya başladığında gerçek olmayan kendi dünyanı yaratırsın. Aynı dünyada yaşamıyoruz; herkes kendi dünyasında yaşar. Zihin sayısı kadar dünya vardır. Hindular bu dünyalara maya derken söylemek istedikleri şey gerçeklik artı zihnin maya olduğudur. Gerçekliğin ne olduğunu bilmiyoruz. Gerçeklik artı zihin yanılsamadır, mayadır. Bir insan tamamen uyandığında, bir Buda olduğunda, o zaman gerçeği zihin çıkarılmış olarak bilir. O zaman o hakikattir, brahmandır, nihai olandır. Zihni ekle ve her şey rüyaya dönüşür çünkü zihin rüyayı yaratan şeydir. Zihni çıkart ve hiçbir şey zihin olamaz; sadece kristal saflığındaki gerçeklik kalır. Zihin aynı bir ayna gibidir. Aynada dünya yansır. Yansıma gerçek olamaz, yansıma sadece bir yansımadır. Ayna orda yokken yansıma yok olur; artık gerçeği görebilirsin. Bir dolunay gecesi ve göl çok sakin. Ve ay gölün üzerinde yansıyor. Ve sen ayı yakalamaya çalışıyorsun. Bu herkesin pek çok hayatları boyunca yapmakta olduğu şeydir; gölün aynasında ayı yakalamaya çalışmak. Ve elbette hiçbir zaman başaramazsın; başaramazsın bu imkânsızdır. Kişi gölü unutup tam ters istikamete bakmak zorundadır. Ay oradadır. Zihin, içinde dünyanın yanılsamaya dönüştüğü göldür. Açık gözlerle mi, kapalı gözlerle mi rüya gördüğünün önemi yok; eğer zihin varsa olan her şey rüyadır. Şayet rüya üzerine meditasyon yaparsan fark edeceğin ilk şey bu olur. Ve ikinci fark ediş ise bir tanık olduğun olacaktır: Rüya oradadır ve sen onun bir parçası değilsin. Sen zihninin bir parçası değilsin, sen onun ötesindesin. Zihnin içindesin ama zihin değilsin. Zihin aracılığıyla bakıyorsun ama zihin değilsin. Zihni kullanıyorsun ama zihin değilsin. Ansızın sen bir tanıksın; artık bir zihin değil. Ve bu tanıklık son, nihai fark ediştir. O zaman rüyanın uyurken mi uyanıkken mi gerçekleştiğinin bir önemi kalmaz; sen tanık olarak kalırsın. Dünyada kalırsın ama dünya senin içine giremez artık. Nesneler vardır ama zihin nesnelerin içinde değildir ve nesneler de zihnin içinde değildir. Ansızın tanık içeri girer ve her şey değişir. Bir kez becerebildiğinde çok basittir. Aksi taktirde rüya görürken uyanık olmak çok zor gözükür, neredeyse imkânsız gibi gözükür. İmkânsız gözükür ama değildir. Eğer her gece yattığında, uykuya dalarken uyanık olmaya çalışıp izlersen üç ila dokuz ay sürer. Ancak unutma, aktif biçimde uyanık kalmaya çalışma; yoksa uykuya dalmayı başaramazsın. Pasif uyanıklık; gevşek, doğal, rahat, sadece göz ucuyla bakar şekilde. Onun için çok aktif olmadan; sadece pasif bir farkındalık, çok içine girmeden. Kenarda oturuyorsun ve nehir akıp gidiyor ve sen sadece izliyorsun. Bu üç ila dokuz ay sürer. Sonra ansızın uyku üzerine karanlık bir ekran gibi, karanlık bir perde gibi çöker; sanki güneş batıyor ve gece çöküyor gibi olur. Her yerine yerleşir ama içerde derinlerde bir yerde bir alev yanmaya devam eder. İzliyorsun; sessiz, pasif. Sonra rüya alemi başlar. Sonra bir sürü oyun başlar, bir sürü psikodrama ve sen izlemeye devam edersin. Yavaş yavaş ayırt etme oluşmaya başlar; artık onun ne tür bir rüya olduğunu görebilirsin. Sonra bir gün ansızın bunun uyanık halde olanla aynı olduğunu fark edersin. Niteliksel bir farklılık yoktur. Tüm dünya bir yanılsamaya dönmüştür. Ve dünya yanılsama olunca sadece tanık gerçektir.

Scroll to Top