Latest posts by yoldaprojesi (see all)
- İsyan, Devrim, Başkaldırı – Octavio Paz - 9 Kasım 2024
- Akademik Rüzgarlar - 10 Temmuz 2024
- Academic’N Roll ve Yolda Projesi (Yeni Başlayanlar için Temel Düzeyde bir Giriş) - 3 Nisan 2024
Çok yüksek, alabildiğine sarp ve o güne değin çıkılmamış bir dağa çıkmak isteyen bir insanı varsayalım. Bu insanın duyulmamış güçlüklerden ve tehlikelerden sonra kendinden öncekilerden çok daha yükseğe tırmanmayı başardığını, ama doruğa henüz erişemediğini düşünelim. Bu insan bulunduğu noktada öyle bir durumdadır ki, daha ileriye, seçtiği yöne gitmesi yalnız güç ve tehlikeli değil, fakat artık kesinlikle olanaksızdır. Yapılacak şey dönmek, aşağı inmek ve daha uzun olmakla birlikte, doruğa varma olanağını sağlayabilecek yeni yollar aramaktır. Ancak varsaydığımız dağcının yeryüzünde kendisinden başka kimsenin varamadığı bu yükseklikten inmesi, çıkmasından çok daha büyük güçlüklerle ve tehlikelerle doludur. İnsan inerken daha kolay kayar ve ayaklarını dayayacağı yerleri daha güç görür. Tırmanış, hedefe doğru ilerleyiş sırasındaki iyimserlik ve ruhsal güç, inerken yoktur. İnişte halattan yararlanmak zorunluluğu vardır; halatı daha sıkı bağlayabilmek için kazmayla yer açmak, birkaç saat yitirtir. İnsan, bir kaplumbağa temposuyla hareket etmek, bu arada sürekli aşağı inmek, hedeften uzaklaşmak zorundadır. Bu tehlikeli ve güç inişin sonunda, daha güvenlik içerisinde, daha çabuk hedefe, doruğa götürecek bir yol bulunacak mıdır, iniş sırasında bu saptanamaz.
Bu durumdaki bir insanın, o zamana değin işitilmedik yüksekliklere tırmanabilmiş olmasına karşın, zaman zaman duraklaması doğal değil midir? Dağcı, aşağıdan, güvenlik içindeki yerlerinden dürbünle tehlikeli inişi izleyenlerin seslerini duydukça, bu duraklama dakikaları artacak, dakikaların yaşanması da giderek güçleşecektir. Dağcının tehlikeli inişi bir «fren yapma» olarak da nitelendirilemez. Çünkü fren yapmak, önceden denenmiş bir arabanın, iyi hazırlanmış bir yolun ve denenmiş, bilinen bir mekanizmanın varlığını şart kılar. Burada ise, ne araba vardır, ne de yol; önceden denenmiş hiç, ama hiçbir şey yoktur.
Haklı çıkmanın sevincini yansıtan sesler gelir aşağıdan. Kimileri sevinçlerini gizlemeye gerek görmezler: Neredeyse düşecek! Ama kuyusunu kendi kazdı, ne gereği vardı bu deliliği yapmanın! diye bağırırlar. Ötekiler ise sevinçlerini saklamağa çalışırlar, Judas Golovlyov örneğindeki gibi davranırlar. Bakışlarını üzüntüyle yukarı çevirerek şöyle yakınırlar: Korkularımız ne yazık ki doğru çıktı. Biz, tüm yaşantımızı bu dağa tırmanmayı kolaylaştırabilecek doğru bir plânın hazırlanmasına adamadık mı? Plân üzerindeki çalışmalarımız tümüyle sonuçlanana değin dağa çıkmanın ertelenmesini istemedik mi? Şimdi bu delinin de izlemekten vazgeçtiği yolun kullanılmaması için tutkuyla savaşmamızın nedeni (bakın bakın, geri gidiyor, iniyor, birkaç santim inebilmek için saatler harcıyor; oysa biz sistemli olarak ölçü ve kesinlik istediğimizde, bize en ağır sözleri kullanarak sövüp saymıştı), bu deliyi hararetle suçlamamızın, herkesi ona destek olunmaması ve ona yardım edilmemesi için uyarmamızın nedeni, büyük dağa çıkma plânına olan sevgimizden başka bir şey değildir; bütün bunları o büyük plânın hiç zarar görmemesi için yaptık.
Neyse ki, örneğimizin koşulları içerisinde varsaydığımız dağcı, tırmanma düşüncesinin bu «gerçek dostlarının» seslerini duyamaz. Duysaydı içi bulanır, başı dönerdi. Bulantı ve baş dönmesinin, özellikle yükseklerde, kafa dinçliği ve ayakların sağlam yere basması açısından hiç de iyi olmadığı söylenir.