Özgürlük Adına

The following two tabs change content below.
Sait Rahim

Sait Rahim

Sait Rahim

Latest posts by Sait Rahim (see all)

Herkes için fikirlerini özgürce söylemek, özgür yaşamak, kendini açıkça ifade etmek çok önemli bir yere sahiptir. Hayat çoğu kişiye tatlıdır. Son vermeye çalışsak bile bir şeyler bizleri her zaman burada tutar. Peki sırf kendi doğrularımız ve düşüncelerimiz için işkenceler görmedik mi? Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi acılar çekmedik mi? Aslında en önemlisi düşüncelerimiz yüzünden, dile getirmekten çekinmediğimiz doğrularımız yüzünden bir meydanda herkesin gözü önünde kalın bir odun parçasına bağlanıp yakılmadık mı? Evet böyle şeyler yaşandı, yaşanıyor ve yaşanmaya devam edecek. Bizlere, özgürlüklerimizi haykırarak dile getirmemizde,  yaşadığımız gezegene daha farklı bakıp çok daha farklı yorumlamamızda, düşüncelerimizin ve fikirlerimizin hep arkasında durmamızın ne kadar önemli olduğunu gösteren herkese selam olsun!

İtalya’nın küçük bir kasabasında 1548 yılında doğan biri kendi zamanının tüm sanatsal, bilimsel ve dinsel bilgisine hakimdi. Daha küçük yaşlarında derin düşünceleri, parlak zekası ve mistik inancıyla o dönemim engizisyon mahkemelerinin kurulmasında payı olan Vatikan’daki dört büyük dinsel akımdan biriyle bağlantılı manastıra katılmıştı, fakat o bundan daha fazlasıydı.

Burada ki eğitimleri araştırmaları devam ederken o başka fikirler ve düşünceler ile karşılaştı ve bunlardan etkilendi. Kilise ile bağlarını koparttı. Orta çağ Avrupası’nda kiliseye karşı gelmek ona din sapkınlığı suçlamasıyla geri döndü.  Hakkında davalar açıldı ve aforoz edildi. Dinsizlik ile suçlandığı, savunduğu düşüncelerinin devamlı olumsuz tepki görmesi sebebiyle gittiği her ülkede çok fazla kalamadı. Astroloji ve gökbilimi üzerinde olan teorileri orta çağ Avrupası’nda deprem etkisi yarattı. Ona göre; yıldızların etrafında başka gezenler dönüyordu, başka güneşler vardı. Evrende ki tek güneş sistemi bizimki değildi ve güneş evrenin merkezi değildi, sadece merkezlerden birisiydi. Bütün bu söylediği bilgilerin hepsine kötü gözle bakıldı. Dinsel otorite ona baskı yapmaya ve o zamana kadar çıkarttığı eserlerinin hepsini yok etmeye çalıştı ama o; ‘’Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım.’’ dedi.

Din karşıtı, halkı kışkırtmaya çalışan ve açık bir tehdit olarak gösterildi ve sonunda Venedik’te yakalandı. Uzunca bir süre zindanlara kapatıldı, düşüncelerinden vazgeçmesi, sonsuz evren görüşünün sapkınlık olduğunu kabul etmesi halinde kilise tarafından affedileceği söylendi ama o bunu kabul etmedi ve işkenceler gördü. Sonrasında engizisyon mahkemesi onu Roma’ya getirdi ve orada günahında direnen, pişman olmayan, dik kafalı sapkın suçlamalarıyla yargılanıp idama mahkum edildi.

Şöyle dedi ona ölüm kararını açıklayan yargıca;

‘’Ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz.’’

17 şubat 1600’de Campo dei Fiori meydanında diri diri yakılarak can verdi.

Sıradan bir büyücü veya sapkın olmadığı gibi durmadan Avrupa’yı dolaşan, gittiği her yerde fikir tartışmaları yapan büyük bir düşünürdü. Kendi zamanına kadar gelmiş felsefe ve edebiyat kültüre oldukça hakimdi ve tezlerine karşı konulması zor olan üstün bir yetenekti.

Derler ki; Roma’da ünlü Piazza Navonanın güneyinde Campo dei Fiori’nin tam orta yerinde dimdik duran bronz bir heykel göreceksiniz. Bu bronzdan yapılmış heykel 17 şubat 1600’de heykelin tam da dikili olduğu yerde diri diri tahta ateşinde yakılan Giordano Bruno’ya aittir.

Scroll to Top