Sağanak Günlükleri – Vol.4

The following two tabs change content below.
ayrıntıya müptezel

ayrıntıya müptezel

Biraz kitap yazmış, biraz şiir, biraz roman.
ayrıntıya müptezel

Latest posts by ayrıntıya müptezel (see all)

Ezbere Detaylar

Düz burunlu bir kadın var fotoğrafta, onun şeffaf olduğunu sanmıyorum, acı çekmek için daima birilerine muhtaç kalmış bir havası var, var gücüyle dadanmış inanmaya, başına ne gelse sevdiklerine pay etmiş, elmacık kemikleri fark edilir keskinlikte ve doğası gereği gözleri iri, adalet anlayışı herkes kadar, varolmanın paraziti, çenesi incecik bir çıkıntı, kaşları şeffaf bantlarla alnına tutturulmuş gibi uçları havada, saçları taranmış kırıklarla dolu, teni koyu renkli ve ışıltılı, kahverengi bakıyor gözleri, dudaklarını uzatmış öne, güzelliğine gelecek olursak, güçsüz, önlenebilir, kaçamak ve arayışta bir korkak, içinden geldiği gibi berbat oluyor hep, tanırım bu giyim tarzını, hiç ıskalamaz.

Sana katlanamıyorum, pespaye bir olgunluk anlayışın var, cocuk yaştan itibaren erişmek istediğin ifadelerden hala çok uzaksın, dedikleri kadar varmışsın gerçekten, yılmış ve coğrafyasının esiri bir reddedilmiş, kendinin farkında değilsin, bir türün yok, bir ütopyan yok, bir istikrarın yok, ya da ne bileyim, henüz farklılıklarının hepsini koymadan masaya, masa beni aşar diyorsun, kolay olduğunu söyleyen yok, şekillenemez ise asla değilsin, aksine şekillendirip şekillendirip geri salmışlar seni kendine, bu yüzden bölgesine hiç kimse dahil etmek istemiyor seni, kendine biçimli biçimisiz fark etmez bir ütopya kur, neticede her tercih bilinçli olacak değil ya, doğduğun andan itibaren saymaya başla, köklü ol demiyorum, yetiştiğin yerlerin cazibesine ise kapılmanı asla, haz duyguların mesela, ürettiklerinle soluk soluğa alakalı, bir şeyin keyifli olması için illa karmaşık olmasına gerek yok, ya da basit, anlamsızlığa sığınmayı deniyorsun farkındayım, ama bu çabalar hem bu kadar genç yaşta zor olur, hem de beslenmen gereken ürünleri seçemezsin, kısaca kendine bir süre tanıklık et, belki sana bir yer açacaktır içinde.

Lunapark çok korkutucu, üstelik çocuklara hitap etmiyor, bir kere lunaparka gitmek birikim istiyor, ani ani onlarca hareket, yükseklik alçaklık, renk ve ışık kurmacaları, ezbere detaylar, yorucu gürültü, aile bireylerinin belli sınıflara bölünmesi, anlatılan o özel uğraşların herkes tarafından, hem de her gece, istinasız tekrar edilmesi, bu alanda soluk alamıyorum, buralarsa sahip olmaktan gurur duyacağım herhangi bir tecrübeyle karşılaşmadım henüz, ayrıca dünyanın neresinde olursa olsun yerlileri asla sevmem, sevemedim, yerli değilim ben, bu dünyanın yerlisi değilim.

zaman üzerine bir deneme yazıyorum

-ne zamanı? Haftalardır evdesin o zamandan mı bahsediyorsun

-hayır oğlum, genel bi zamandan bahsediyorum, yalnızca bütünler değil

-nasıl yani dünyanın oluşumundan itibaren mi

-ya tamam Haraç, sus kardeşim, bi şeyler karalıyorum işte

-anladım, yollayacak mısın bi yere

-galiba, ama yine böyle antin kuntin bir maille cevap verirler diye korkuyorum

-bak olabilir ama ha, sonra tamamen küsme de

-yok küsmem ama kızarım yani, herkes yazdıklarıma parazitlermiş gibi davranıyor

-asla öyle düşünme, bence senin yazılarını bir yer, bir yerler bütün heyecanı ve hevesiyle harıl harıl bekliyor, ama işte o yeri bulamıyorsun sen, ben senin yazılarını kime okuttuysam hep pür dikkat kesiliyor, merak ediyorlar seni

-bunlar yetmiyor, ortaya çıkmak lazım, ortalarda olmak yani, çıkacak bir kitabın iyi bir yerden falan fark etmez, girecek raflara sonra belki sürekli bir şeyler söyleme ihtiyacından dolayı yaratıcılığın falanda artar, okunmak, okunduğunu bilmek, bunlar takdir edilmektir, ben görünmüyorum

-tamam sana karşı çıkmıyorum, doğru söylüyorsun ama bak bi yol bulmuşsun işte, kim akıl verdi sana bi yazı yolla diye, doğru söyle bak Sağnak?

-kim akıl verecek bana, senden başka kimle konuşuyorum ben haftalardır, geçenlerde bi kitapta okudum, orada karaktere ünlü bir yazar akıl veriyor

-ne diyormuş mesela

-işte öyle hemen bir kitapla olmaz, önce dergiler, sonra bir iki iyi isimle röportaj gibi şeyler, yazdıkların ve sen dolaşıma girmeye başladığın anda elinde güvendiğin dosyayla git bi yayınevine

-ya yine basmazlarsa ne olacakmış?

-orası yok kitapta, karakter intihar ediyor zaten finalde

-ben böyle kitaplardan uzak dur derim, en azından bu aralar, zaten evden çıktığın yok falan neme lazım

-yok be Haraç, ben kendimi yazdıklarımla canlı ilan edeceğim merak etme, et ya da geç olacak bu!

bazı kararlarımı affetmekle güne başlıyorum, yani yenilgiyi kabullenmekle, geride bıraktığım dünyaların kalemi tükenmiştir artık, ben bu durumun başka bir açıklamaya ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum, elbette yalnızca susmayı bilmek yetmiyor, konuşmayı da bilmeli insan, paçavra gibi uzandığı bir kanepenin üzerinde, çırılçıplak bir rönesans heykeli gibi, şöyle kıskıvrak teselli ararken değil, sadece esaretinin saadetle ellerine uzanmış haz alıyor gibi.

Aykut Akgül

Scroll to Top