Yolda Projesi Özgürlüktür-1

The following two tabs change content below.
karkalaki

karkalaki

karkalaki

Latest posts by karkalaki (see all)

Zaman nefesimizdir. Yol nefesimizle doğru orantılıdır. Yol yaşlanmaktır, yol doğru yaşlanmaktır. YOL KUTSALDIR ! Yola güvenin, çünkü yol gidebileceğiniz yer kadardır. Sizi asla yarı yolda bırakmaz. Yol masumiyettir. Yol bütün duyguların karşıtlarını ve tekrar karşıtlarını bulduğu yerdir. Ve yol en büyük reddediştir. Yol saflıktır. Hiç düşünmüş müydün olduğun yerde kalmanın ne kadar tehlikeli olabileceğini? Devinim ve durmayan her şey, evren bile aslında bizi destekler niteliktedir. Yolla ilgili yapılan tüm yorumlar gerçek dışıdır. Çünkü gerçek olan yoldur. Uyandık ve üşümenin hayatımızda ki en kurgusal şey olduğunu düşündük, önümüzde deniz vardı sadece, yolla arkadaştık. Yolda olmak; kuytu köşelerden korkmamanın, başımıza bir şey gelmeyecekse eğer diye düşünmemenin nirvanasıdır.

Tarifi mümkün olmayan bir zaman kırılması yaşadığın o an yaşamın sesini duyumsarsın.

Zamanın bize oynadığı oyun, 1960’lar aslında hepimizi histerik krizlere sokar. Saman sarısı bir yelekle asfalta inip otostop çekmenin yüceliğini hiç bir kurum anlamak istemez, onlar için işten eve gitmek daha yücedir. Şehirler zindan, insanlar köle. Bizi kurtaracak yegâne şey bu sistemden firar etmektir. Gökyüzüne bakalım. Bizi kısıtlayan her şeyi kanıtlamak için şu soruyu kendimize sormak yeterli: Kaç defa kaçmayı düşündün? ”Aklı başında bir adam hangi konu üzerinde konuşmaktan büyük zevk alır? Cevap: Kendisi hakkında.”

Tam 3 saat aralıksız Fransızca konuştu, hiç bir şey anlamadım ama çok şey dinledim. Tam 3 kere uğradım Floransa’ya ve tam 3 kere aynı şekilde gördüm kitabı hiç bitmemiş gibi okurken onu. Yol tekrar akışkandı, gideceğimiz yerler henüz tükenmemişti… Geri dönünce özlersin yolun ıslak formunu ve şeritlerin halüsinojenliğini. Sıralanan araçların dibinden uygun otostop noktasına yürürken hissedersin. Ritim yoldadır. Ve gün batımı, evet The Doors’dan The End çalıyor arka planda… Bir otostop ve bindiğin aracın camından geleceği görebilmek, hayallere dalmak, bilinç orgazmı yaşamak… Küçük bir kasaba lunaparkı mı gece karanlığında asfaltta beklememiz çağrısını yapıyordu bize? Parçalandık, yıldık, kaybolduk ve biz yolu duyumsuyoruz. Savrulduk, dağıldık, kıstırıldık ve sadece yolu duyumsuyoruz hala ve hala. ”Uzun ve yalnız yolda Omaha’nın doğusunda” varolarak her şeyi siktir etmeyi düşlemek, bir şehir merkezinde parsellenmiş mezarımıza yeğdir. Ve ritimle, devinimle, Zen’le, Blues’la, Jim Morrison’la; yollar biziz, yollar sizsiniz. Sokakların söyleyecekleri bir şeyler hep olacak, ve biz hep yol’da olacağız. Sırt çantasına sığdırabildiklerimiz kadarız, fazlasını istemiyoruz. Biraz daha gitmemiz gerek, sonumuzu göremeden yaşamamız gerek.

Bir hayaleti ancak yol var edebilir, bir serseriyi, bir hiçi. Ardına bakmadı çünkü geride bıraktıkları hep leşti, kanalın içi çekiciydi. Gidiyoruz hala, Ankara kokan sokaklara, şehirlere. Sınırlarımızın varlığını reddediyoruz, reddetmenin varlığını bile reddediyoruz, sevişiyoruz ve yoldayız. Holy holy holy holy holy holy holy holy holy…  Ne yaparsan yap hiçbir şey düzelmeyecek, boktanlığa gülümse ve artık delirsen de olur diyordu bir gezgin. Bazen asfalttan sapmak ve doğayı duyumsamak gerekir. Daha fazla duyumsamak içinse daha içlere gitmek. Bir an geri dönmeyi düşündüm. Geriye doğru adımlamaya başladım yolu. Gölgelerinize baktım büyüdüler, tekrar ileriye adımladım yolu. O an bir kez daha fark ettim ki nereden geldiğimizin ve nereye gittiğimizin bir önemi yoktu. Zihnimi açıyorum sana. Uluyorum kozmosu. Duyumsuyorum deliliği. Bir konteynırın içinden. Dönerken sapağı, ilk defa görüyorum kendimi. Anlıyorum zamanı. Pazartesi sendromlarının değil sapağın zamanını.

Masalları duyumsadığın zamanlarda Pink Floyd’la görmeyi, duymayı, dokunmayı yaşamak seni o masalın kahramanı yapacaktır. Dedi ki: -Hiçbir şeye rağmen yaşamayı seçtik. Dedim ki: -Gerçeklik nedir? Dedi ki: -Uçurumda sallanıyor bir ayağımız.” İnsanın nadiren yaşadığı bir deneyim vardır. Kişinin o anda yaşayacağı şeyin kaderini geri dönülmez bir biçimde etkileyeceğini hissettiği an. ”Siktir olup gittiğin zamanlarda farkına varıyorsun geride kalanların hiçlikten başka bir şey olmadığının. Cevap yok. Mutluluk ve daima huzur arayışı kimsesiz piçlerin yolculukları ve hikayeleri kadardır. Renk algısı siyah ve beyaz arasında, 0 ve 1, dil ve orgazm, chevrolet ve şahin, ikilem ve sonuçlarını siktir et. Vietnamdan Woodstock’a giden süreç yolun getirdikleridir. 68 kuşağı yoldan beslenmiştir. “Love, freedom and peace!” YOL’un enerjisi bize boş vaatler sunan ve özgürlüğümüzü kısıtlayan siyasi ideolojileri yıkıp geçer. “Together we stand, divided we fall.”

En anlamlı şeyin anlamsızlık olduğunu bir serseriden daha iyi kimse içselleştiremedi ve bir ayyaşın oğlu bunu Denver sokaklarında deneyimledi. Bir sahilde uyanmıştım. Yön algısını bir kenara bırakıp gökyüzüne baktım. 28 gündür yoldaydım. Artık lekelenmiştim. Ne zaman başladı emin değilim ama gökyüzünü ayaklarımın altına almayı seviyorum. Farkında mısın bilmiyorum, çok da umurumda değil, hayatın damarlarında gezinmek işte böyle bir şeydi. Giderken durmayı, dururken gitmeyi kıskanırken, zihinde köhne virane kırıntılarla doluyken, o anı yaşadım sadece. Kelimeler sesini doğadan aldı -ve- duyumsadım yalnızca. Ritim sonsuzdu. Ve çıplak ışıkta on bin insan gördüm, belki daha fazla. Ses çıkarmadan konuşan insanlar, işiten ama dinlemeyen insanlar.

Yol sessizliktir. Yol özgürlüktür. 

Scroll to Top