ARAYIŞ

The following two tabs change content below.
Berkay Kırmızıkan
Country ve blues dinler, filtre kahve içerim.
Berkay Kırmızıkan

Latest posts by Berkay Kırmızıkan (see all)

Zihnimi tanıdım tanıyalı sürekli olarak yolculuk yaparken buldum kendimi. Öyle ki ortalama bir ömür sürmüş ve yaşadığı coğrafyanın kaderini üzerinde bir keder gibi yaşayan insana göre daha fazla yer ve mekân gördüm. İlk başlarda bunu basit bir merak olarak düşünürdüm lakin işin gerçeği tamimiyle bir arayıştı. “Bir arayış.” Ne olduğunu bilmediğim, yanından bile geçemediğim, aslına bakarsanız bulmakta istemediğim bir arayışın serüveniydi benim hayatım. İnsana dair olan hiçbir şey ilgimi çekmiyorken, insanın yaptığı her şey benim arayışımda bir araç olarak takım çantamın içindeydi. Ne yiyorlardı ne içiyorlardı, nerede yaşıyorlardı ve ne yaşamışlardı? Kaçı dünyanın yükünü sırtına almıştı ve kaç tanesi bu yükü kölelerine atmıştı? Bu akşam yemeklerinde ne vardı? Anneler çocuklarına masal anlatıyor muydu bu gece? Yoksa o çocukların bir annesi bile yok muydu? Televizyonda ne açıktı? Televizyon var mıydı? Dün yanından arabayla geçtiğim yüzündeki izleri hayatının canlı kanıtı olan o yaşlı kadın o bastonu ne zamandan beri kullanıyordu? “Her şeyi bilmeliyim.” isteği ve bu isteğin asla tükenmek bilmeyen doyumsuzluğuydu işte bu öykünün yapı taşı.

Kısacası; pençelerinden ışık süzülen o evlerin içinde ne yaşandığını bilmeyi arzuladım hep. Bu elbette sadece yaşayan kişiler ve yaşanan durumlarla da sınırlı değildi. Aslına bakarsanız en çok yaşanmışlıkları merak ettim. Hatta bu yüzden yaşadığımız yüzyılın en büyük tarih meraklısı bile sayılabilirim. Ancak amacım tarihe ışık tutmak değil anlayacağınız üzere. Sadece bilmek. Sadece ve sadece öğrenmek. Sadece aramak… Ne olduğunu bilmediğim o şeyi aramak.

Belki bu satırları okuyan kişiler arasında bazıları insana çok fazla önem verdiğimi ve beşerî hayatın çok fazla ilgimi çektiğini düşünebilir. Biliyorum, böyle düşünmelerini sağlayacak kelimeler sarf ediyorum ancak işin gerçeği bu değil. Aslında insanı diğer canlılardan asla ayırmıyorum. Bir hayvan türü ya da insanlığın egosuna kapılmış bazı kimseleri sinirlendirmeme amacıyla; bir canlı formu olarak görüyorum. Ancak zekiyiz. Dünyanın en yırtıcı ve tehlikeli canlısıyız. Halbuki birkaç maymuna benzeyen atalarımız ve kıllarımızla beraber bir zamanlar çok aptaldık. Yine de başardık. Yakıp yıkmayı öğrenmeden önce, yakıp yıkabileceğimiz şeyler inşa ettik. Sonrasında “gavur icadı” diyebileceğimiz yepyeni keşifler yaptık. Hatta daha da ileriye gittik ve dünyayı böldük. Hayal ürünü çizgilerle başkalarına yasakladık sözüm ona kendi topraklarımızı. Sonra da biz ayrıldık. Ten rengimize göre arkadaş belirleyebileceğimiz raddeye kadar ayrıldık hem de.

Bunları merak ettim ben de. Kendi icadımız ve hayal ürünümüz olan her şey bizi kendi ırkımıza (insan ırkına) daha da yabancılaştırdı. Örneğin, şu satırların yazıldığı dakikalarda bir Tibetli rahip tapınağında ibadet ediyor. Merak etmiyor musunuz hiç, gerçekten mi? Ben ölüyorum meraktan. Ya da çoğunuzun daha çok ilgisini çekebileceğini düşündüğüm Amerikalı bir ünlü şu dakikalarda ne yapıyordur? Merak etmiyor musunuz? Bunu ediyorsunuzdur.

Çeyrek asrı geçeli baya oldu. Zaman zaman çıkıp gitsem de bu süreç içerisinde hep aynı evin penceresinin önünde buldum kendimi. Odam. Benim içinde yüzlerce, binlerce hayat yaşattığım odam. Onu bile merak ettim hep. Şöyle anlatayım; bazen odamın penceresinin önüne çıkar ve bir sigara yakarım. Bir manzarası yoktur odamdan bakıldığında dışarısının. İğrenç ve göze mide bulandırıcı gelen evler, zamanında gittiğim okulun yıkılmış duvarları ve insan sürüsü. Yine de bazen üstünden vızır vızır arabaların geçtiği o sert zemine dalıp giderim. Acaba 500 yıl önce üzerinde durduğum bu toprağın üstünde ne vardı? Peki ya 1000 yıl önce, 1 milyon yıl önce? Acaba çok uzun zaman önce bu toprağın üstünde benim evim yokken başkalarının çadırları var mıydı, o dönemde de benim yaşımdaki birisi merak ediyor muydu buralarda ne haltlar döndüğünü?

Uzun zamandır tanıdığım ve neredeyse ömrümün yarısından fazladır yanımda olan bir arkadaşım şu an Amerika’da bir otelde çalışmak için savaş veriyor. Gitmeyi arzulayan gözlerine haftanın birkaç günü maruz kalıyorum sürekli. Öylesine büyük bir açlık çekiyor ki gitmek için; bunu size tarif etmem çok zor. Halbuki bu “gidememe” durumunu asla kavrayamıyorum. Nasıl olur da insan gitmek isteği yere gidemez yaşadığı dünyada, bunu anlayamıyorum. Neden keşfetme arzusu görünmeyen sınırlar ve adına vize dedikleri o saçma şeyle kesiliyor, bilmiyorum. Yol orada ve yolcu yoluna çıkamıyor, yazık.

***

Uzun zamandır elime ne bir kalem aldım ne de açıp bir kitap okudum. Kendime yararı olmayan filmler ve diziler izledim. Belki de biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı, bu yüzden bu şekilde davrandım. İnsani duygularımın ağır bastığı süreçler takip etti yolumu.  Miskinlik sardı dört bir yanımı. Tabi bunların yanında hayatta ve daha da önemlisi ayakta kalma içgüdüm beni bazı zevklerimden mahrum da etti. Enerjimin başka yere verilmesi gerekti. Şimdi daha iyiyim, sakinim. Huzurlu muyum, sanırım daha huzurluyum.

Beni tanıyan ya da tanıdığı zanneden çoğu insan sanata olan merakımı bilir. Halbuki hepsi bir yalana inanırlar. Sanattan ziyade ben her zaman sanatçının ürününü çıkarırken ne hissettiğini ve ne yaşadığını düşünürüm. O tablonun altında yatan esrar perdesi benim ilgimi çeker.

Hadi toparlayalım artık, bir iki kadeh bir şey içmem lazım.

Bugün yine bir şeyler anlatmak istedim ama yukarı çıkıp yazdığım yazıları okuduğumda yine tam gönlümden geçenleri söyleyemediğimi görüyorum. Arayışa dair birkaç örnek vermişim gibi sadece. Yine de aynı zihin yapısında olduğunu düşünen arkadaşlar ne demek istediğimi anlayacaktır. Hem içsel hem de dışsal bu yolculuk gün gelip tamamlandığında ben bu dünyada olmayacağım. Muhtemelen bu arayışın sonu gelmeden benim sonum gelmiş olacak. Aslında böyle olmasını da isterim. İnsana yaşamak için çeşitli sebep ve bahaneler sunuldu tüm ömrü boyunca. Ben ise bana sunulanı değil, kendi çizdiğim yolu tercih ettim. Bu tercihimin beni mutlu etmesinin tek yegâne yolu da sorularıma asla tatminkâr bir cevap bulamamak.

Bir torba dolusu organdan oluşan, biraz da gelişmiş bir organizmayım. Hepsi bu. Hatta bana kalırsa suyun altında ve gökyüzünde yaşayan, bu şekilde evrimleşmiş canlılar benden çok daha fazla ilgi çekiciler. Ben olmasaydım, biz olmasaydık bu dünyayı ne kadar da güzelleştirirlerdi değil mi? Halbuki biz tehditkâr beyinlerimizle onları katletmekten ya da hapsetmekten başka bir işe yaramıyoruz. O yüzden lütfen yanlış anlamayın ne kendimi ne de sizi yüceltiyorum. Zira yüceltilecek elle tutulur tek bir yanımız yok. Zaten ufacık bir taş parçası sayesinde buradayız. Yoksa bu dünyanın asıl sahibi biz değil, dinozorlar olurdu, bunu biliyorsunuz. Ancak bilmiyormuş gibi davranmaya daha da kötüsü bunlar hiç yaşanmamış ve tek gerçek sizin gerçeğinizmiş gibi yaşamaya devam ediyorsunuz.

Scroll to Top