Sağanak Günlükleri – Vol.1

The following two tabs change content below.
ayrıntıya müptezel

ayrıntıya müptezel

Biraz kitap yazmış, biraz şiir, biraz roman.
ayrıntıya müptezel

Latest posts by ayrıntıya müptezel (see all)

Memnun Olmasak mı?

O sırada adam, terleyen avcunun içindeki silahın kabzesiyle, işaret parmağının ucunu gıdıklayan tetiği okşuyordu. Karşısındaki kadın çaresiz bekliyor, adamsa baruttan bir tanrı gibi merhameti yok etmek sanıyordu, ensesine bir ağrı girdi ve yataktan kalktı. Kadının yüzünü hatırlamaya çalıştı, ama bu çalışma öylece durarak, hiçbir şeye bakmayıp, hiç kımıldamayarak verim alınması gereken bir çalışmaydı, öyle olmadı. Mutfağa giderken koridordaki ayna, adamın üstündeki gömleğin yakasına kan sıçradığını söyledi, durup gülümsedi, kadınlar bir erkeğin yakasındaki ruj lekesi yerine, orada kan lekesini görmeyi yeğlerdi.

Küçük bir çocuk annesine koşuyor, babası hiç olmamış, fakat annesi ondan kaçıyor, ayaklarında platform topuklu ayakkabıları, mini eteği ve siyah atletiyle. Karşıdan karşıya kaçarlarken anneyi bir kamyon eziyor, beyni patlıyor kadının orada, ama vücudunun geri kalanında hiç hasar yok. Anneciğim, seni yakaladım sonunda, diyerek sarılıyor çocuk kadının cesedine. O sırada ben sade bir kahve içiyorum şurdaki kafenin bahçesinde, bütün olayı birebir görüp, soğukkanlılıkla takip ediyorum, çocuğu ambulans şoförü ikna ederek ayırıyor kadından, bu kısma biraz gülümserken bir anda bir ses vınlıyor alnımın içinde, çok mu beklettim? Kafamı masadan kaldırıp daha tek bir yudum dahi almadığım kahveyi kafama dikip içiveriyorum. Ses, flört familyasına ait bir dişinin, güzel ama yorucu bir dişi, belliki artık söz dinleyecek hali kalmamış, uğraştırmaz, ama isterse çok uğraşır. Güçlü kadınlardan korkulmasının sebeplerinden bir kaçı bunlar, ben korkmuyorum, çünkü; çok ölü gördüm, hem uyurken hem de uyanıkken.

İntihar etmeyi düşünüyor ihtiyar, kahvenin önündeki en eski sandalyeye oturmuş, bastonuna dayadığı çenesiyle ölüm halleri çiziyor kendine. Hayıflanarak, bu yaşlardaki bütün ihtiyarlar dine imana sığınır ölüm korkusundan, ben daha nasıl gitmeden evvel asi ve adi bir günahkar olurum diye şartları zorluyorum, niye gençken yapmadım şu işi, daha kolay olurdu hem. Bastonunu kaldırıp dizlerine vurmaya başlıyor öfkeden, kime kızıyor, bastona mı yoksa dizlerine mi, bence korkak gençliğine. Arkamdan farklı farklı arbalardan üç dört el sıkılmış korna sesleriyle kendime geliyorum, gaza neden basmadığımı, dalgınlığımın faili olan şu gençlik bezgini, intihar meraklısı ihtiyarın saçmalığını, gözlerimin neden dolduğunu anlatmadan hızla pedala yükleniyorum.

Kadın adamın kafasına vazoyu vurup paramparça ediyor, adam bilgisayarın başında, ağzında sigarayla geviş getiriyor, kılı bile kıpırdamıyor adamın, kadın yerdeki vazonun parçalarını avuçlayıp adamın ağzına sokuyor, çenesinden tutup bi kapatıp bi açıyor, kursağından aşağı gitsin diye yardımcı olmak içinse, ince uzun bir meyve bıçağıyla onları itiyor aşağı, hatta boğazının birkaç yerinden dışarı fırlayıveriyor bıçağın ucu, kadın, bıçak boğazından, avurtlarında ne zaman dışarı çıkıverse gülmeye başlıyor, hoşuna gitmeye başlıyor bu durum, adamin ağzındaki porselen parçalarını suratını yere doğu çevirip bıçakla dışarı çıkarmaya çalışırken, bu seferde yanaklarından dışarı çıkı çıkıvermeye başlıyor bıçak, artık kahkaha atmaya başlıyor kadın, adamsa mundar olmuş bir kadavra kadar sakin. Adam ağzındaki sigarayı basıyor klavyenin yanındaki kültablasına. Kadın arkasındaki uzun çekyattan duvara bakıyor boş boş, içeriden gelen öğlen buluştuğum dişinin buyurgan sesi bölüyor vahşeti, sigarayı aşağı atıp yola düşmesini izliyorum balkondan, karşı binadaki olay yerine kapatıp balkonun kapısını giriyorum içeri.

Sorular sorular sorular, insanlar birbirini tanırken sorulardan ve cevaplardan başka bir şey bilmiyor, ne tuhaf, aleni bir yalan söyleme alanı açıyorlar birbirlerine, oysa ilk buluşmada, yani evde buluşulan o ilk gecede iki tarafta sabaha kadar susarak anlaşmak konusunda mutabık olup, sözleşse, sabah uyandıklarında aslında aylardır birbirini tanıyan iki insanmış gibi bakacaklar gözlerine.

Çok yorgunum ve ayrıca beni hiç tanımıyorsunuz, bu daha yorucu. Uykum var, acaba hiç tanışmasak mı? Acaba hiç, şimdi durduk yere memnun olmasak mı?

Aykut Akgül

Scroll to Top