YAZAMAYAN YAZAR

The following two tabs change content below.
Berkay Kırmızıkan
Country ve blues dinler, filtre kahve içerim.
Berkay Kırmızıkan

Latest posts by Berkay Kırmızıkan (see all)

Çok fazla yazan biri değildim hiçbir zaman.

Yazar da denmezdi zaten bana. Ben öyle karalıyordum iki üç satır bir şey sonra gönderiyordum birkaç yere. En kötü ihtimalle elimde tutuyordum. Sanatı her gün icra edecek kadar heyecanlı da değildim, sanatı odak noktası yapacak kadar meraklısı da değildim. Her zaman büyük bir tüketici olmama rağmen maalesef üretim kısmında arz talebi karşılayamıyordu. Zaten kimsenin de bir şey beklediği yoktu. Buko gibi her gün yayınevlerine yirmi tane şiir gönderdiğim de yoktu. Aslına bakarsan ben tam bir yazamayan yazardım.

Bir anı defteri meselem var yıllardır. İlk elime aldığım tarih 2019 diye hatırlıyorum. Yılmaz Özdil’in Mustafa Kemal kitabını almak için gittiğim bir şehrin, gittiğim bir kitapevinde karşılaşmıştım onunla. -Şehirden kasıt; ilk basımı arıyordum ve kendi yaşadığım yerde bulamamıştım. O yüzden de şehir şehir aramaya başlamıştım.- Kitapla beraber aldım onu da. Yazacağımı biliyordum. Son sayfaya kadar göreceğimi de kestiriyordum ama ne kadarlık bir zamanı alacağı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Üç yıl sürdü. 2022 Haziran ayında tamamladım defteri. Yani bir anı defterini üç küsür yıl gibi bir sürede bitirebildim. Yılın her günü günlük tutan insanlar için tam anlamıyla fiyaskoydum. Her ay bağlı bulundukları platforma ortalama 200 kelimelik, adına yazı dedikleri birkaç karalamayı atan insanlar -ki bu insanlardan burada da var- için bile vasıfsızdım. Onlar gibi değildim. Olayları biriktirip deftere aktarmayı daha çok seviyordum. Çünkü defterin derdi de yediğim, içtiğim ya da sıçtığım değildi. Olay istiyordu ve ben de onu tam anlamıyla bir oturmayla tatmin ediyordum. Defterim benim kaçta uyandığımla ya da o gün hangi alkolü aldığımla ilgilenmiyordu yani anlayacağın.

Tabi eskiden böyle değildim.

Yazı yazmaktan zevk aldığım o ilk günler daha heyecanlı, daha üretken ve daha emek harcayan birisiydim. Ailem de taktir ediyordu beni. Özellikle annem kitap çıkarmam konusunda çok ısrarcıydı. Milletin alıp okuyacağından değil de işte güzel olur diye düşünüyordu. Hatta bunun için yayınevi araştırmaları bile yapıyordu. Birkaç tane de bulmuştu. Aslında güzel zamanlamaydı çünkü ben de o sıralar bir şiir derlemesine başlamıştım. Düz yazı olmasa da belki bir şiir kitabı çıkarabilirdim. Annem de bunun bilincinde olduğundan dolayı bir editörün numarasını bulmuştu. Bilmem hangi arkadaşının bilmem ne akrabasının da bir şeyiymiş adam. Aradım. Açtı bok herif. 18 yaşlarında falanım o zamanlar. İçim kıpır kıpır. Heyecandan konuşamıyorum. Zannediyorum ki yardımcı olacak bana.

“Sen bu ülkede Nazımlar, Cemaller, Orhanlar varken şiir kitabı çıkarabileceğini mi sanıyorsun?” tarzında bir cümle söyledi bana. Tam hatırlamıyorum şu an sözü ama başka bir yazımda tam halini yazmıştım.

Öylesine yıkılmış, öylesine içim öfke dolu olmuştu ki; adi herif gencecik bir çocuğun hayalleri ile oynamıştı. Sanki ben ona “Yeni Nazım Hikmet benim!” tarzında bir şey söylemiştim. Bahsettiği adamlar çok uzun zaman önce ölmüştü. Kemikleri bile yoktu artık. Neyse çok önemli değildi. Çünkü birkaç yıl sonra kendisi arayıp kitabı basabileceğini söyledi. Ben de ona birkaç tane ün yapmış editör ve yayınevinin ismini sayıp; “Bunlar varken sana mı geleceğim?” dedim. Diğerlerine de gitmedim.

***

Ortalıkta iki grup var. Birisi sanatı sanat için görüyor. Diğeri de toplum için görüyor. Ben ise kendim için görüyorum. Belki de bu yüzden doğuştan bir aykırı yazma biçimiyle yazıyorum. Şu an bunu yazdığım odanın içerisinde gizli saklı yazılar var. Kitapların arasında, radyonun içinde, yatağın altında, sepetin içinde vs. Hepsi de dünyanın en çok satan kitabından daha güzel, daha kaliteli ve daha özel. Yılların aşınmışlıkları ile yazdım hepsini. Hepsi birinci gözden şahitler neler gördüğüme. Hiçbiri de peşi sıra yazılmadı. Hiçbiri de gün aşırı tutulmadı. Yıllar aldı benden. Yıllar süren bir emekle büyüttüm hepsini. Dedim ya bir defteri tamamlamam bile üç yıl sürdü. Ancak bu onu daha da değerli yaptı. Ne yapsaydım? Kafka gibi oturup mektup mu yazsaydım? Rus dostum Dosto gibi bir sinirle kin mi kussaydım? Jack gibi kendi labirentimde kaybolup, kimsenin anlamayacağı bir ton cümleyi paragrafa bile ihtiyaç duymadan mı sıralasaydım? – Jack bu konuda bana her zaman mahkeme salonlarında hakimin her dediğini yazan sekreter gibi gelmiştir.- Evet bu arada, az önce dünyanın en iyi yazarlarından birkaç tanesini yerdim. Üşenmesem daha da birkaç yazarı geçirirdim elimden ya neyse.

Zaten en başından beri bu işi bir lanet olarak gördüm.

Yazabilmek demek, konuşamamak demektir. Sürekli düşünmek demektir. Beyninin içinde bir kaosla yaşamak demektir. Yazabilmek aslında bu kaosu hafifletmektir. Yani birkaç aptal kişisel gelişim sözüm ona uzmanının yazdığı boş beleş kitapları saymazsak çoğu yazar beyinlerindeki düşünce ordusundan kurtulabilmek için yazıyordur. Düşün, Tolkien diye birisi var bu dünyada. Orta Dünya diye kusursuz yeni bir evren yarattı kendi aklında. Bunu yazmak zorundaydı. Çünkü kendi bile yarattığı evrenin içinde boğulup gidiyordu. Yazıp rahatlamalıydı. Bunu da yaptı. İyi ki de yaptı. R.I.P. Tolkien!

***

Benim enlerim çok yoktur. Yani en sevdiğim film, en sevdiğim müzik, en sevdiğim kitap gibi olaylarım yok. Ancak en sevdiğim olmasa da en yakın hissettiğim yazar var bir tane. Bukowski! O bile bu işi sadece biraz daha fazla şarap alabilmek için yaptı. Çıkarılan yerli, yabancı tüm kitaplarını okumuş biri olarak söylüyorum ki Bukowski hiçbir zaman yazarlıktan hazzetmedi. O sadece alkol ve at yarışı sevdi. Sevmediğini de sürekli olarak dile getirdi. İşte bu açıklığı da beni kendisine çekti diğer tüm yalancı, iki yüzlü ve çıkarcı yazarlara oranla.

Tabi bununla beraber şu anki halime gelebilmek belli aşamalar vasıtası ile oldu. Dada, Beat, Hipster gibi akımlardan ben de etkilendim. Özellikle Beat Kuşağını çok fazla kendi içimde yaşadım. Halbuki o da tam bir hayal çıktı. Yani kuşağın dört mimarından birisi olan Şair Allen bile “Beat Kuşağı diye bir şey yok.” derken biz embesil gibi yaşamaya çalıştık bunu. Yine de partileri güzel oldu. Karkalaki gibi güzel insanlar tanımama vesile olduğu için ayrı bir kıvancım var. Birkaç yıl güzel bir hayalde yaşadık. Şimdi herkes sistemin dayatması altında para kazanmaya çalışıyor. İşin komiğini size söyleyeyim mi? 2019 yılında yapılan İstanbul buluşmasında da solcu sistem karşıtı şarkılar söyleyerek dans ediyorduk. Şimdi hepimiz aynı market fiyatlarına küfrediyoruz. Zaten artık herkes kendi yoluna bakar oldu. Geçmişten bu yana bir avuç insan kaldık yazmaya devam eden.

SON SÖZ

Yazma isteği bir şekilde içimde oldu doğduğumdan beri. Sık sık yaz(a)masam da bu istek hiç kaybolmadı. Hiçbir zaman da kaybolmayacak. Ben her zaman bir şekilde var olmaya devam edeceğim bu yeraltında. Geçmişte kurduğumuz hayalleri hala içeride yaşatmaya devam ediyorum. Bir gün bir kamp ateşinde eskisi gibi birbirimize şiirler okuyacağımız günlerin bir şekilde yeniden geleceğini biliyorum. Ancak artık eskisi gibi gerçeklerden kaçmıyorum. İdeallerim ile görüşlerimi beraber yaşatıyorum. Hayallerim için gerçeklerle uğraşıyorum. Kamp ateşinde soğuk bira içebilmek için bugün para kazanıyorum. Sevebilmek için dünyayı ve az da olsa insanları; dün, bugün ve yarın yazmaya devam ediyorum.

Scroll to Top